TİMUR'UN ŞERİF MUHAMMED'E YAPTIKLARI

(alıntıdır)
    Sebzevar'da şuttarlardan Seyyid Muhammed Serbedal adlı şerif bir kimse vardı. Bu adamın çevresindekilerin tamamı eşkiya takımındandı ve kendine Serbedal diyorlardı. Bu Seyyid Muhammed, övülecek faziletlere sahip meşhur biriydi. Timur ben buraya onu görmek için gelmişim; onu mutlaka görmeliyim. Çünkü sahip olduğu ilme ihtiyacım var dedi. Bunun üzerine onu çağırdılar. Seyyid Muhammed huzuruna girince Timur ayağa kalkıp güler yüzle karşılayarak onunla kucaklaştı;izzet ikramda bulunup yanına oturttu. Sohbet sırasında Timur şu mealde sözler söyledi: 

   '' Seyyid cenapları! Bana Horosan'ı nasıl kurtaracağımı, nasıl ele geçirip, uzak ve yakın bölgelerini nasıl kontrol altında tutacağımı söyler misin? Bu işin üstesinden nasıl gelebilir bu sarp yokuşu nasıl aşabilirim? 
   Seyyid şu cevabı verdi: 
   '' Emir cenapları! Ben meteliksiz ve önemsiz bir adamım. Hz.Peygamber'in ailesi nerde, benim gibi fuzuli biri nerde? Her ne kadar bana şerif diyorlarsa da, başındaki sineği bile kovmaktan aciz bir insanım. Felaket çeşmelerinden su içmeye takatim yok. Ben kim oluyorum ki bir hükümdarın çıkarını gözetecek nasihat vereyim? Hükümdarların arasına giren yada onlardan uzak duran yahut işlerinde onlara karşı çıkan veya onlarla alay eden kişi, iki denizin kesişme noktasına düşen yahut iki boynuzun arasında kalan kişi gibidir. Bigane dilde konuşan kişi çok tuhaf şeyler söyler. Me'mun'la değirmenci arasında ne fark vardır?'' 
     Timur: 
     '' Bana yolu göstermek ve gerçeğe giden kestirme yolu bildirmek zorundasın. Eğer senin görüşünü alarak bu yokuşu aşacak fikir ve ferasetine sahip olmasaydım ve sen de bu bilgiye sahip bulunmasaydın, ne ağzımı açar bir kelime eder, ne de gelip senden yardım isterdim. Benim ferasetim İyasi, hükümlerimse kıyasidir.'' 
   Bunu üzerine Seyyid şu soruyu sordu: 
    '' Emir cenapları! Sözümü tutacak, söylediklerimi yapacak mısın?'' 
    '' Sana danıştıysam, söylediğini yapmak içindir, sana yakın olduysam, seninle birlikte yürümek içindir'' diye cevap verdi Timur. 
    ''Eğer işlerinin yolunda gitmesini istiyor ve zorlanmadan saltanatını genişletmek istiyorsan, -diye söze başladı Seyyid,- bu memleketlerin feleğinin kutbu, yolların kesişme noktalarının merkezi Hace Ali b. Müeyyed et-Tusi'ye gideceksin. Eğer zahiren yüzüne bakarsa, batını da seninle birliktedir. Eğer yüzünü senden çevirirse bir başkasının sana hiçbir faydası olmaz. Huzuruna çağırıp gönlünü almaya çalış. Biraz zorla. Çünkü sert biridir. İçi dışı birdir. İnsanların sana itaat etmeleri onun itaatine bağlıdır; herkes onun işaretiyle iş yapar. O ne yaparsa onu yapar, o yürürse yürür, o nereye giderse oraya giderler.'' 
   Bu Hace Ali Şii idi. Hz. Ali taraftarıydı ve kestirdiği sikkelerin üzerine 12 imamın adını yazdırır, onların isimlerini zikrederdi. Son derece zeki ve tedbirli biri idi. 
     Seyyid Muhammed sonra sözlerine şöyle devam etti: 
     '' Emir cenapları! Hace Ali'yi çağırt. Eğer davetine olumlu cevap verip de gelirse, kendisine izzet ikramda kusur etme. Saygıda ve şahsını yüceltme konusunda elinden geleni yap. O, bunun senin lehine  aklında tutacak ve unutmayacaktır. Saygı, hürmet ve ihtiram konusunda büyük hükümdarlara nasıl davranılırsa o şekilde davran ve haşmetine yakışacak hiçbir şeyi ondan esirgeme. Çünkü bunların hepsi senin hürmet ve azametinin lehine geri dönecektir. '' 


    Seyyid Timur'un huzurundan çıktı. Sözü edilen Hace Ali'ye bir adam göndererek, kendisi için her şeyi ayarladığını, Timur tarafından biri geldiğine itaatten baş tartmamasını ve huzuruna varmak için hemen yola çıkmakta acele etmesini; ona göstereceği güler yüzün kendisine mal ve sosyal mevki itibariyle fazlasıyla geri döneceğini bildirdi. Bunun üzerine Hace Ali hazırlıklarını yaptı; hediye ve peşkeşlerini hazırlayıp Timur'un katından gelecek kişiyi beklemeye başladı. Hatta kendi adını ve emrine gireceği kişinin adını taşıyan sikkeler bile kestirdiği gibi, Cuma hutbelerinde onun adını okuttu. 
     Sonunda Timur'un katından gelen elçi, derin saygı ifadeleri ve şirin sözler içeren mektubu sunduğunda, sevinçten yüzünde gülücükler peyda oldu; hemen yola koyuldu ve mesafenin uzaklığına rağmen yol meşakkatini aklına bile getirmedi. 
   Timur'a onun gelmekte olduğu haber verilince, bazı beylerini, ulemayı ve askerlerini onu karşılamaları için gönderdi. Sanki yeni bir imparatorluğu fethetmiş gibi sevindi. Hace Ali gelince, çok değerli hediyeler, ender bulunan eşyalar, hükümdarane ve Hüsrevane takdimeler sunarak, onu öylesine yüceltti ve öyle büyük ikramlarda bulundu ki; vilayetine tekrar hakim olarak iade ettiği gibi, hukukunu gözetmeyi de ihmal etmedi. Horasan'da itaatini arz edip etek öpmek için Timur'un huzuruna koşmayan hiçbir şehir hakimi, hiçbir müstahkem kale emiri veya herhangi bir ayan kalmadı. Bunların en önde gelenleri Baverd hakimi Emir Muhammed ve Serahs hakimi Emir Abdullah'tı. Böylece Timur'un şöhreti ve heybeti ufukları tuttu; Mazenderan, Kiylan, Rey ve Irak diyarına yayıldı. İnsanları, Emirleri, uzakta ve yakında olanları ve özellikle Şah Şüca'yı bir endişedir aldı. Tüm bu olaylar, Emir Hüseyin'i öldürdükten sonraki 2 yıl gibi kısa bir sürede gerçekleşti. 


  kaynak: ACAİBU'L MAKDUR, İBN ARABŞAH, SELENGE YAYINLARI, ÇEVİRİ:D. AHSEN BATUR S.66-69

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

TİMUR'UN MEMLUK SULTANI BERKUK'A GÖNDERDİĞİ MEKTUP

METE HAN'IN ÇİN'E MEKTUBU

BİRAZ DA GÜLELİM