PİR MUHAMMED'İN HİKAYESİ

        (alıntıdır)
       Timur'un askerleri arasında öfkeli aslanları andıran iki denktaş yiğit vardı. Siret ve suretleri birbirine benzeyen, metanet ve cesarette aralarında pek bir fark bulunmayan bu iki yiğit, er meydanındaki müsabakalarda emsalsiz kahramanlık örnekleri sergilerlerdi ve bir terazinin iki kefesi, birbiriyle yenişemeyen iki at gibiydiler. Bir gün bu yiğitlerden biri, aslan gibi güçlü, çam yarması bir Gürcü'yle karşılaştı; onu öldürüp başını kesti ve Timur'a getirdi. Timur onu övdü ve mertebesini akranlarından daha yüksek tuttu. Bu durum onun diğer denktaşının ağrına gitti ve sanki damarlarından birinin kesilmiş olduğu zannına kapıldı. Öyle bir şey yapmalıydı ki, akranından daha üstün bir mevkiye çıkmalı, onu bastırmalıydı. Bu delikanlının adı Pir Muhammed, lakabı Kamber'di. Kalenin önündeki köprüyü gözlemekten daha iyi bir şey bulamadı. Yaratan'a sığınıp,gerekli silah ve aletleri yüklenerek köprünün bulunduğu mevkie geldi ve bir yere saklanıp geceleri baht yıldızının doğmasını beklemeye başladı. Tepeleri karışlar ve ortalık ağarıncaya kadar bazen sürünerek, bazen emekleyerek oralarda dolaşmaya devam ederdi. 
            Bir defasında Hristiyanlar köprüyü kaldırmak için birbirlerine yardım ederlerken, birden Pir Muhammed köprüye sıçradı ve ipleri kesip köşeden gürcülere ok yağdırmaya başladı. Bu yüzden Gürcüler köprüyü kaldırmaya muvaffak olamadıkları gibi, onu da bulunduğu yerden çıkartamadılar. Bunun üzerine onun üstüne yağmur gibi ok ve taş yağdırmaya başladılar. Pir Muhammed ise inadından vazgeçmedi ve ölüme aldırış etmeden Gürcülerin ok ve taşlarından çıkan fermanları baş üstüne deyip kabul etti. Onlarla vuruşmayı, kılıç şakırdatmayı sabaha kadar sürdürdü. Onun bu yaptıklarını kainat şaşkınlık parmaklarını ısırarak, yeryüzü, gözlerini hayretle açarak seyretti. O sırada kaleyi kuşatanlar savaşmayı durdurmuş, Timur ise buradan çekip gitmeyi azmetmişti. Otağı yüksek bir yerde idi. O an fetih dili ona nida etti ve zafer tellalları şöyle dedi:
                      Tedbirlerden ümit kesip de vazgeçme amacından,
                       Kapatsalar da onlar kapıları, yenisini açar Yezdan.
     Sonra Timur uzaktan kale kapısı yanında birilerinin birbirlerine saldırdıklarını, bir grubun başka bir gruba hücum ettiğini görür gibi oldu. Yanında bulunanlara ''Ya medet ve şecaat ehli! Sizin görmediğinizi ben görüyorum. Benim gibi yapıp o tarafa dikkatlice bakın ve hızla oraya koşup bu olayın iç yüzünü bana bildirin'' dedi. Oradakiler bir haber getirmek ve ne olup bittiğini anlamak için o tarafa doğru koşuşturdular. Çevik kaplandan daha çevik, hızlı koşan aslandan daha hızlıydılar. Bu hızlı koşuşturma ve adavet sergileme yarışında kötülüğü koltuklamış'' lardı. Birbiri ardınca ve gruplar halinde sanki ileri atılan, zıplayan ve koşan şeytanlar gibi o tarafa akmaya başladılar. Sonunda en öndekiler Pir Muhammed'e yetiştiler. Ölüm girdabına düşmüş, yanıp kavrulmakta olan Pir Muhammed, Gürcülerin oklarına hedef olmuş ve ölmesine ramak kalmıştı. Kendi insanlarının koşup gelmekte olduklarını görünce yeniden canlandı, bir canlanma geldi ve titremesi durdu. Timurilere cesaret ve şevk geldi. Gürcüler köprüyü kaldıramayıp geri kaçtılar ve hisara girip kapıyı kapatmaya çalıştılar. Bunun üzerine Pir Muhammed de onların arasına karışıp hisara girdi ve kapıyı kapatmalarını engelledi. Bu defa Gürcüler ok ve taş atışlarıyla onu iyice yaraladılar. Fakat Pir Muhammed müdafaadan başka her şeyi reddetmiş, karşılık verme konusunda ölüm kalım savaşına girmişti. Orasına burasına gelen taşları, vücudunu yer yer kesen kılıçların acısını duymuyordu. Yaratan'a sığınma Allah'ın yolunda ölme amacı onu her şeyden soyutlamıştı. Sonunda o aslanlar Gürcüleri çember içine alıp, onların üzerine şecaat semasından gazap kıvılcımlarını yağmur gibi yağdırdılar. Gürcülerin yakasından tutup, Pir Muhammed'i onların elinden kurtardılar. Arkasından Hristiyanları yakalayıp, mal mülklerini ganimet, kadınlarını ve çocuklarını esir aldılar. Pir Muhammed'i Timur'un huzuruna getirdiler ve sergilediği bu kahramanlıkla ne amaçladığını ona bildirdiler. Yaralarına baktıklarında 18 yerden ağır şekilde yaralanmış olduğunu gördüler. Timur, gösterdiği bu cesaretten dolayı ona teşekkür etti ve büyük vaatlerde bulundu. Mertebesini yükseltti ve tedavi edilmesi için Tebriz'e gönderdi. Naib ve emirlerine ferman göndererek en maharetli hekimlerini göndermelerini, tedavi konusunda elden ne geliyorsa yapmalarını emretti. Sonuçta elden ne geliyorsa yapıldı ve Pir Muhammed'in yaraları tedavi edildi. Yaraları tamamen kapandı ve öncekinden daha sağlıklı hale geldi. 
   Sağlığına tamamen kavuşup Timur'un huzuruna geldiğinde, onun tarafından kumandan ilan edildi ve bir birliğin başına geçirildi. Böylece mertebe cihetinden bir çoklarından arkada kalan Pir Muhammed onların önüne geçti; derecesi yüzbaşılığa ve muhafız birliği komutanlığına yükseltildi. 


kaynak:ACAİBU'L MAKDUR, İBNİ ARABŞAH, SELENGE YAYINLARI, ÇEVİRİ:D. AHSEN BATUR, S.339-342

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

TİMUR'UN MEMLUK SULTANI BERKUK'A GÖNDERDİĞİ MEKTUP

METE HAN'IN ÇİN'E MEKTUBU

BİRAZ DA GÜLELİM